İHH İnsani Yardım Vakfı
0
Bağış Yap
Takip Et
TR
TRY
Kapat
  • Biz kimiz
  • Ne yapıyoruz
  • Ne yapabilirsiniz
  • Oturum aç
Hüseyinler yaşamalı
Nuri Yıldız 30.06.2019

sudan-darfur-medrese-ziyareti-26.05.2017-3.jpg

"Hasan ve Hüseyin’le birlikte yol kenarında mescid olarak kullandığımız bir baraka vardı. Bir gün orada otururken yoldan çıkan bir kamyon mescidimize çarptı. Hasan orada öldü. Hüseyin ve ben yaralanmıştık..."

Kurban çalışmaları için gönüllü beş arkadaşla birlikte Batı Afrika’nın uzun ince ülkesi Togo’ya doğru yola çıktık. Başkent Lome’ye ulaştığımızda saat gece üçtü. Karşılaştığımız görevlilerin hepsi bizi “bonjour mösyö” diyerek karşılayınca kendimi Fransa’da hissettim.

O gün dinlendikten sonra arefe günü başkentten yaklaşık dört yüz kilometre uzakta bulunan Sokode şehrine doğru yola çıktık. Bir Ekvator ülkesinde olduğumuzu gösteren yemyeşil doğa ve tropikal ürünler yol boyunca bize eşlik etti. Hemen her yerde kadınlar ve çocuklar başlarının üstünde taşıdıkları yöresel yiyecekleri satmaya çalışıyordu. Sıcaklık yirmi altı derece, hava bunaltıcı ve nemliydi. Bu mevsimde kış yaşandığını, sıcaklığın yazın kırk dereceye ulaştığını söylediler. Arada bir yağan yağmurun altında, karmakarışık trafikte ilerlemeye çalışıyorduk. Yollar dar ve bütün araçlar korna çalıyordu. Yolculuk esnasında Hristiyan olan şoförümüzle muhabbet ederken, buraya geliş amacımızı öğrendiğinde çok şaşırmıştı.

Sokode’ye vardığımızda kurban kesim yerini inceledik ve kurbanlık hayvanları gördük. İHH bu bölgede ilk defa kurban çalışması yapacaktı. Bu yüzden görevimizin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırladık. Burada yaşayan insanlar nasıl ki ilk defa İHH ile tanışıyorsa, Türkiye halkı da Afrika’daki bir çok ülkenin adını ilk defa İHH’nın hizmetleriyle duymuştu. İHH’nın kurduğu gönül bağlarının önemini bir kez daha anladım.

Kurban kesim organizasyonu ve dağıtımla ilgili bilgileri kontrol ettikten sonra konaklayacağımız yere dönerken, akşam namazını kılmak için yol üstündeki bir camiye girdik. Caminin hemen yanında yetim çocukların eğitim gördüğü yatılı bir kurs olduğunu öğrendik. Kursun sorumlusu olan Yahya ile muhabbet ederken Fransa’nın sömürgesi olan ülkede eğitim kaynaklarının bile Fransızca olduğunu söyledi. Kurstaki öğrencileri ziyaret etmeye karar verdik. Arefe günü olduğu için hepsi oruçluymuş. Akşam ezanıyla birlikte herkese hurma ve su ikram edildi. İftardan hemen sonra ibriklerle etrafa dağılıp abdest aldılar. Akşam namazını yetimlerle birlikte kıldık. İmamlığı da kursta eğitim gören güzel sesli bir delikanlı yaptı. Dünyanın bir ucunda, tesadüfen girdiğimiz bir camide, hiç tanımadığımız yetimlerle namaz kılmak nasip oldu.

 _ny_0663-11.45.05.jpg

Namazdan sonra Yahya ile sohbetimize devam ettik. Arapça bilen ekip arkadaşımız Samet aracılığıyla hikayesini dinlemeye başladık. Sohbetimizin başında kendisini tutmaya çalışsa da anlattıkça gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Onu dinledikçe bizim de boğazımız düğümlendi: “14 yaşındaydım. Sınıfımda Müslüman iki kardeş vardı: Hasan ve Hüseyin. Daima Kur’an okurlar ve namazlarını aksatmazlardı. Sınıfımızdaki diğer arkadaşlarımız Hristiyanlığı sonradan seçen yerli ailelerin çocuklarıydı. Bu iki kardeşe hayranlık duyardık. Düzenli ve mütevazıydılar. Doğruluk ve yardımlaşma duygusuna da bütün öğrenciler arasında en çok onlar sahipti. İkisi de benim çok samimi arkadaşımdı. Çok uğraştılar benim Müslüman olmam için. O kadar kuşattılar ki beni daha fazla kaçamayacağımı anladım. On beş yaşında Müslüman oldum. Hasan ve Hüseyin bana Kuran okumayı, peygamberlerin kıssalarını, Peygamber Efendimiz’in (sav) hayatını ve İslam tarihini öğrettiler. Müslüman olduğumu yıllarca ailemden saklamak zorunda kaldım. Namazlarımı gizlice kıldım. Müslüman olduğumu duyduklarında çok tepki gösterdiler. Sabrettim ve ailemin de Müslüman olması için Allah’a dua ettim. Buralarda Hristiyan olanlar önceden ya Müslümandı ya da başka yerel dine mensuptu. Önceden Müslüman olan babam da Hristiyan olarak öldü. 

Hasan ve Hüseyin’le birlikte yol kenarında mescid olarak kullandığımız bir baraka vardı. Bir gün orada otururken yoldan çıkan bir kamyon mescidimize çarptı. Hasan orada öldü. Hüseyin ve ben yaralanmıştık. Hasan’ın ölümü ikimizi de çok etkiledi. Çok geçmeden Hüseyin de yakalandığı bir hastalıktan kurtulamadı ve öldü. Kendi kendime şunu söyleyerek teselli buldum: “Demek ki Allah birbirini çok seven iki kardeşi bir an önce kavuşturdu.” Ama olan bana olmuştu. Hasan ve Hüseyin ölünce yalnız kalmıştım. Onlar beni yepyeni bir hayatla baş başa bırakıp ayrılmışlardı dünyadan. Bunun üzerinde çok düşündüm. Günlerce hiç uyuyamadan sabah ettim. Derdimi anlatacağım kimseler yoktu. Dinleseler bile anlayacak kimsem yoktu.

Zor geçen bir gecenin ilerleyen vaktinde Hasan ve Hüseyin’i düşündüm uzun uzun. Onların geri gelme ihtimali yoktu biliyorum. Bir umut belirdi gönlümde. O an kendimden emin bir halde karar verdim; yeni Hasan-Hüseyinler yetiştirecektim.

Okulumu bıraktım. İslami eğitim veren bir medreseye yatılı olarak devam ettim. Yıllarımı aldı ama Arapça’yı ve Kuran’ı öğrendim. Hadis, fıkıh, siyer gibi alanlarda kendimi yetiştirdim. Bu arada evlendim ve eşim de sonradan Müslüman oldu. Beş çocuğum var. Şu an bu kursta gördüğünüz çocukların tamamı yeni Müslüman olmuş çocuklar. Yeni Hasan-Hüseyinler yetiştiriyorum.”

Yahya bunları anlatırken dedemle olan hatıralarım geldi aklıma. Çocukluğumda dedemle birlikte köyün diğer ucundaki camiye giderdik. Her yolculukta dedem bana farklı kıssalar anlatırdı. En çok Hz. Hüseyin (ra) kıssası etkilemişti beni. Şimdi dünyanın bir ucunda başka bir Hüseyin’in bir insanın hayatında bıraktığı izleri dinlerken, dedemin söylediği sözler yankılandı kulağımda: “Hüseyinler yaşamalı.”

 

Nuri Yıldız / Togo, 2018

KURBAN VEKALETİ VER