İHH İnsani Yardım Vakfı
0
Bağış Yap
Takip Et
TR
TRY
Kapat
  • Biz kimiz
  • Ne yapıyoruz
  • Ne yapabilirsiniz
  • Oturum aç
Çalışma Alanları

İnsani Diplomasi

kapak_insanidiplomasi.jpg

İHH, 2000’lerin başında akademik metinlerde gördüğümüz “İnsani Diplomasi” kavramını Türkiye’de ve İslam coğrafyasında kurumsal bir terim olarak kullanan ve bu çalışmaları yapan öncü kuruluşlardan biridir. 

Batılı ülkelerde birçok kurumun “insani diyalog”, “insani müzakere”, “arabuluculuk”, “barış” gibi başlıklar altında yürüttüğü faaliyetler İHH tarafından “insani diplomasi” kavramı altında toplanmıştır. 

İnsani diplomasi bu alanda birçok eğitim ve akademik çalışma yürüten Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC) tarafından “Karar alıcıları ve liderleri, her zaman ve her koşulda savunmasız insanların çıkarları doğrultusunda ve temel insani ilkelere tam saygı duyarak hareket etmeye ikna etmek” olarak tanımlanmıştır. 

Başlangıçta sivil toplum kuruluşlarının insani amaçlarla yürüttüğü diyalog ve ilişkiler için kullanılan insani diplomasi kavramı son yıllarda devletlerin aynı amaçlarla icra ettikleri dış politikaları bir metot olarak benimsenmiştir. Bunda, askeri çözüm yollarının sonuç vermemesi sebebiyle yumuşak güç politikalarının ön plana çıkarılmasının da etkisi olmuştur. 
 
İHH insani diplomasi faaliyetleri, yardım ve savunuculukla birlikte İHH’nın temel çalışma alanlarından birini oluşturmaktadır. Bu çalışmanın İHH’nın temel çalışma alanı olmasında İHH’nın yardım faaliyetlerinde savaş ve kriz bölgelerindeki mağdur ve muhtaç insanlara öncelik vermesinin etkisi büyük olmuştur. Aynı şekilde İHH’nın fakirlik ve cehalete karşı mücadele, insanların arasındaki ihtilafları çözme gibi temel hedefleri benimsemesi insani diplomasi faaliyetlerinde aktif rol oynamasını zaruri kılmıştır. 

Neden İnsani Diplomasi?

Sivil aktörler tarafından yürütülen insani diplomasi faaliyetlerinin en önemli sebebi beşerî afetlerin doğal afetlere kıyasla daha fazla mağduriyet ve acı üretmesidir. Diğer bir ifadeyle, devlet ve devlet dışı aktörlerin sebep olduğu savaş ve krizlerin, ulusal ve uluslararası mekanizmalarla önlenememesidir. 

Günümüzde siviller, tarihin hiçbir zamanında olmadığı kadar savaş ve silahlı çatışmaların hedefi olmuştur. Savaş meydanlarında gerçekleşen çatışmalar meskûn mahallere taşınmış, düzenli orduların yerini devlet dışı silahlı gruplar ve vekalet savaşçıları almıştır. Dün savaş kavramı devletler arasındaki güç kullanımını ifade ederken bugün çoğunlukta devlet sınırları içerisinde asimetrik çatışmaların adı olmuştur.

Bunun neticesi olarak, Suriye örneğinde olduğu gibi savaş mağdurlarının %90’dan fazlası siviller olmuştur. Şehirler haritadan silinmiş, milyonlarla ifade edilen insanlar öldürülmüş, yaralanmış, yurtlarını terk etmeye zorlanmış ve özgürlükleri ellerinden alınmıştır. Çatışmalar sınır içerisinde yaşansa da etkileri global krizlere dönüşmüştür. 

Geçtiğimiz yüzyılda insanlık tarihinin en kanlı iki savaşından sonra güvenlik ve istikrarı sağlaması için kurulan BM ve benzer uluslararası örgütler dünya barışını sağlayamadığı gibi, veto gibi sistemsel problemleri sebebiyle krizlerin daha da derinleşmesine sebep olmuşlardır.

İnsani diplomasinin daha fazla rol oynadığı ve günümüzün en önemli güvenlik problemi ise devlet dışı silahlı gruplar ve bunların gayri nizami faaliyetleridir. Bugün dünya genelinde farklı hedefleri, yapıları, finans kaynakları, askeri kapasiteleri ve motivasyonları olan 600’den fazla silahlı grup bulunmaktadır. Bu gruplardan çoğunun kontrol ettikleri coğrafyalarda ve uluslararası tanınırlığı olmayan yönetimlerde 80 milyondan fazla insan hayatını idame ettirmektedir. Çatışmaların çoğu da terörist olarak tasnif edilen bu grupların kendi aralarında veya devletlerle aralarında yaşanmaktadır. Bugün kronik hale gelen 70’ten fazla çatışma bu kategoride zikredilen devletler arası olmayan çatışama türündendir. Söz konusu grupların terörist olarak tasnif edilmesi kendilerine karşı verilen mücadelenin sadece askeri metotlarla yapılmasına sebebiyet vermiştir. Bu da mezkûr bölgelerdeki sivillerin yok sayılmasına, insani krizlerin tahammül edilemez boyutlara ulaşmasına sebebiyet vermiştir. 

İHH, yok sayılan söz konusu sivillerin korunması, insani yardıma ulaşmaları ve kronik hale gelen krizlerin çözülmesi için insani diplomasi faaliyetleri yürütmektedir. Bu ihtiyaçtan öte bir sorumluluk ve zarurettir. 

İHH’ya bu sorumluluk ve misyonu yükleyen adı barış olan İslamiyet’in ıslah etmeyi emreden emirleri başta olmak üzere, Vakıf Senedi, ulusal hukuk ve uluslararası insancıl hukuktur. 

İstanbul’da gerçekleştirilen BM Dünya İnsani Zirvesi sonrasında benimsenen ve adına “Triple Nexus” denilen, insani yardım, kalkınma ve barışın beraber ele alınması kararı vakfımızın 30 yıldır yürüttüğü insani diplomasi çalışmalarının ehemmiyetini ayrıca teyit etmiştir. 

İnsani Diplomasi ve Silahlı Gruplarla İletişim Konusu

İnsani diplomasi faaliyetleri yürütülürken karşılaşılan en hassas ve karmaşık mesele silahlı gruplarla görüşme meselesidir. Söz konusu gruplarla iletişim, savaşan devletlerin gözüyle teröristlerle görüşme veya onları destekleme olarak değerlendirilmektedir. Kriz bölgelerinde dünyanın belli başlı bütün kurumlarının olduğu gibi İHH’nın da hedefinin savaş ve krizden etkilenen sivillere yardım etmek olduğu bilinmesine rağmen bu konu gündemden hiç düşmemektedir. İHH bu durumlarda, milyonlarca insanı ölüme terk etme veya asılsız ithamlara boyun eğme arasında seçime zorlanmış, her defasında bedel ödeyip insanları hayatta tutmanın mücadelesini vermiştir.

İHH’nın da benimsediği uluslararası insani prensipler (insaniyet, ayrım gözetmeme, tarafsızlık, bağımsızlık) yardım ihtiyacı olan sivilleri yok saymayı imkânsız kılmakta hatta hukuk ihlali olarak görmektedir. Kriz bölgelerinde başta çocuk ve kadınlar olmak üzere, korunmaya ve yardıma muhtaç olan insanların desteklenmesi bulundukları coğrafyayı kontrol eden devlet veya devlet dışı aktörlerin izni olmadan imkansızdır. Suriye örneğinde olduğu gibi birçok ülkede devlet içinde devletler oluşmuştur. Bu durumlarda resmi otoritelerin bölgesinden diğer bölgelere yardım kanallarının kapalı olması, çok yönlü yardım müdahalelerini diğer bir ifadeyle insani diplomasi faaliyetlerini zaruri kılmaktadır. Bu kapsamda devlet dışı silahlı gruplarla iletişim insani amaçlarla sınırlı olmakta ve kendilerine destek veya meşruiyet manasına gelmemektedir. 

Söz konusu temel insani ihtiyaçlara erişimin ötesinde, kriz bölgelerinde STK’ların arabuluculuk yapmaları; barış çabalarını desteklemeleri, esir takasları ve savaşın acılarını dindirmeleri gibi misyonlarsa, bu amaçları devlet ve devlet dışı silahlı aktörlerle görüşmeden gerçekleştirmek imkansızdır. 

Esefle zikretmek gerekirse, bu konuda problem yaşayanlar, İHH gibi İslam ülkelerinin STK’larıdır. Aynı problem ve baskılar yeryüzündeki bütün silahlı grupların yöneticileriyle görüşen Batılı STK’lar için geçerli değildir. 

Sivillerin doğrudan saldırıya uğradığı ve öldürüldüğü, evlerinin ve geçim kaynaklarının yok edildiği, açlık ve sefaletin had safhaya ulaştığı, sağlık hizmetlerinin yetersiz kaldığı, eğitimden mahrum kalmış kayıp nesillerin oluştuğu bu durumlarda devletlerden beklenen; insani yardım aktörlerine baskı uygulamak değil, insanların korunması için daha fazla imkân sağlanmasıdır. 

İHH’nın İnsani Diplomasideki Rolü ve Faaliyetleri

Çalışmalarına Bosna savaşının mağdurlarına yardım etmekle başlayan ve o günden beri bütün savaş ve kriz bölgelerinde yardım faaliyetleri yürüten İHH; milyonlarca insanın sevgisini kazanmıştır. Bu durum İHH’nın tanınırlığını ve güvenirliğini artırmış, arabuluculuk ve insani diplomasi faaliyetlerinde ilk müracaat edilen kurumların başında gelmesine vesile olmuştur. 
Bu kapsamda İHH yüzden fazla devlet temsilcisi ve onlarca devlet dışı silahlı aktörlerle iletişim sağlayıp insani diplomasi faaliyetleri yürütmüştür. Başta bağımsızlık ve şeffaflık olmak üzere, temel insani prensipler dahilinde yürütülen faaliyetlerden on binlerce insan istifade etmiştir. 
Vakfımız tarafların mahremiyet hakkına saygı göstererek ikna etme, arabuluculuk yapma, müzakere yürütme ve benzer aktörlerle işbirliği gibi metotları şeffaflık esasına göre uygulamıştır. İHH, savaşları ve hak ihlallerini önlemek amacıyla basın açıklamaları ve kitlesel eylemlerde yer alarak toplumda farkındalık yaratmış ve kamuoyu oluşturmuştur.

Vakfımızın insani diplomasi kapsamında yürüttüğü faaliyetleri ana başlıklarıyla şu şekilde özetlemek mümkündür:

Karar vericileri insan merkezli politika yürütmeye teşvik etme ve destekleme

  • Mülteci politikalarının oluşması, sınır ötesi yardımların önündeki engellerin kaldırılması, mültecilerin riskli ülkelere sınır dışı edilmelerinin önlenmesi ve geri gönderme merkezlerinin şartlarının iyileştirilmesi gibi konular bu kapsamda değerlendirebileceğimiz faaliyetlerden bazılarıdır. 

Savaşların ve silahlı çatışmaların önlenmesi, başlamışsa durdurulması 

  • Başta Suriye ve Libya olmak üzere, İHH birçok bölgede devlet ve devlet dışı aktörler arasında müzakereler yürüterek savaşları önleme ve çatışmaları bitirme mücadelesi vermiştir.
  • Libya’nın Misrata ve Zintan bölgeleri arasında sağlanan ateşkes anlaşmasının halen cari olması bu örneklerden sadece birisidir. 

Barış süreçlerini gözlemleme ve destekleme

  • Bu konuda verilecek en büyük örnek Moro barış sürecinde İHH’nın üstlendiği Üçüncü Taraf Gözlem Heyeti (TPMT) üyeliğidir. 2014 yılında başlayan misyon başarıyla devam ettirilmektedir. Benzer bir süreç Patani için yürütülmektedir.
  • Patani’de Vakfımız silahlı gruplar ile Tayland devleti ve garantör olan Malezya hükümeti arasında devam eden müzakerelere destek vermektedir.
  • Afganistan barış sürecinde de benzer bir durum yaşanmaktadır. Katar’da yürütülen barış sürecinde vakfımız gözlemci olarak katılmış, sonrasında da Afganistan makamlarıyla uluslararası insani yardımın Afgan halkına ulaştırılmasını kolaylaştıracak müzakereler yürütmüştür.
  • Ülkemizin temel problemlerinden olan Kürt meselesinde de Vakfımız çok yönlü faaliyetler yürütmüştür. Vakıf bünyesinde kurulan Kürt Masası ile Kürtlerin yaşadığı bütün coğrafyalar takibe alınmış, hak ihlallerinin vuku bulduğu konularda karar mercileri ile müzakereler yürütülmüştür. Çalışmalar Türkiye, Suriye ve Irak bağlamında devam etmektedir.
  • Suriye’de devletler arasında yapılan ateşkes anlaşmalarının uygulanması ve silahlı gruplar arasındaki ihtilafların giderilmesinde Vakfımızın oynadığı rol de hayati önem arz etmektedir. 

Sivillerin tahliyesi

  • Savaş bölgelerinde diplomasi faaliyeti gerektiren en önemli konulardan birisi de muhasara altında yaşam hakkı tehlike altında olan sivillerin güvenli bölgelere tahliye edilmesidir.
  • Bu konuda zikredilecek en önemli operasyon İHH’nın 250 kişi ile müdahil olduğu ve 50 binden fazla insanın Halep’ten İdlib’e, buna paralel olarak da Fua ve Kefriya köylerindeki insanların Halep’e tahliye edilmeleri operasyonudur.
  • Benzer tahliyeler başta Humus’tan Suriye’nin kuzeyine olmak üzere birçok noktada gerçekleştirilmiştir.
  • Libya krizinin başladığı zamanda da başta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olmak üzere birçok ülkeden 500 kişi Tunus’a oradan da ülkelerine tahliye edilmiştir. 

Yaralı tahliyesi

  • Uluslararası insancıl hukuk, savaşlarda yaralananlar asker bile olsa tedavi edilmesi veya tedavi olmasına engel olunmamasını düzenler. Uygulamada ise bırakın yaralı savaşçıların, sivillerin bile sağlık imkanlarına ulaşmasına izin verilmemektedir.
  • İHH’nın, Suriye’de kuşatma altında olan Şii ve Sünni yaralı sivillerin refakatçileri ile birlikte eş zamanlı tahliye edilmesi, tarihi öneme sahip bir yaralı takası olmuştur. İdlib’in Fua ve Kefriya köylerinde muhasara altında olan 338 Şii sivil, yine Lübnan sınırına yakın Madaya ve Zebedani bölgelerinde muhasara altında olan Sünni yaralılarla aynı günde tahliye edilmişlerdir. Türkiye, Suriye ve Lübnan devletine ilaveten BM’nin de aralarında olduğu birçok STK’nın katkılarıyla gerçekleştirilen operasyon İHH’nın koordinasyonunda gerçekleşmiştir. 

İnsani yardım koridoru açma

  • İnsani yardım koridoru açılması, insani diplomasi çalışmalarının öncelikleri arasında olan konudur. Çünkü günümüzde savaşlar; sadece silahla değil, insanlara acı veren ve teslim olmaya zorlayan birçok gayri insani ve gayri hukuki metotla da gerçekleşmektedir. Bunların başında da savaş bölgelerine, özellikle de muhasara altında tutulan bölgelere yardımın ulaştırılmasını engelleme gelmektedir.
  • İHH erişim imkanının en zor olduğu bölgelere yardım götürürken risk almaktan hiç çekinmemiştir. Gazze’ye yardım götürürken 10 sivil yardım gönüllüsünün katledildiği Özgürlük Filosu bunun en bariz örneklerindendir.
  • Suriye, Lübnan, Yemen, Afganistan, Myanmar ve diğer birçok bölgede ise savaşın tarafları ikna edilerek insanlara yardım ulaştırılmıştır. 

İnsani yardım çalışanları ve gönüllülerinin korunması

  • Basın veya diplomatik temsilciler gibi resmi koruma statüleri olmayan insani yardım çalışanları ve gönüllüleri, savaş ve çatışma bölgelerinde sürekli hedef olmaktadırlar. Yardım çalışanları ve gönüllüleri için sıcak bölgelerde öldürülme, yaralanma, rehin alınma, itibarsızlaştırma gibi birçok risk bulunmaktadır.
  • İHH başta kendi çalışanları ve gönüllüleri olmak üzere, mezkûr risklere maruz kalmış kişiler için yoğun diplomasi faaliyeti yürütmüştür. Somali, Yemen, Suriye, İsrail, Tacikistan ve Afganistan’da tutuklanan yardım çalışanlarının kurtarılması bu örneklerden bazılarıdır. 

Tutuklu ve rehinelerin durumlarının iyileştirilmesi

  • Günümüz asimetrik savaşlarında tutuklama koşullarının ve tutukluların gerek bulundukları yer gerekse kendilerine yapılan muamelenin işkenceye varan uygulamalara sahne olduğu bilinmektedir. Bu durum hukukun işlemediği veya hiç olmadığı ortamlarda çok daha vahimdir. Suriye’de gizli tutuklu merkezlerinde ve adlarına “kayıp” denen on binlerce insandan kaç tanesinin hayatta kaldığı kimse tarafından bilinmemektedir. İşkencenin her türlüsünün kullanıldığı bu merkezleri denetlemek ve bilgi almak neredeyse imkansızdır.
  • İHH aralarında Libya, Suriye, Pakistan ve Mısır’ın da olduğu birçok ülkede tutuklu ve rehinelerin durumlarını inceleme, iyileştirme ve gerektiğinde temel insani ihtiyaçlarının giderilmesi konularında insani diplomasi faaliyetleri yürütmüştür. 

Tutuklu ve rehinelerin özgürleştirilmesi

  • Savaş bölgelerinde insanların tutuklanması için veya rehin alınmaları için meşru bir sebep aramak anlamsızdır. Zira siyasi saiklerle tutuklanan insanlar savaş ve kriz bölgelerinde koz olarak kullanılmaktadırlar. Terör ve casusluk gibi soyut ithamlarla meşrulaştırılmaya çalışılan bu türden tutuklamaların hukuki çözümleri de bulunmamaktadır.
  • Vakfımız bu zamana kadar gerek ülkelerin resmi makamları gerekse tutukluların aileleri tarafından yapılan müracaatlar için çalışma yürütmüştür. Bu zamana kadar, aralarında insani yardım çalışanları, iş insanları, gazeteciler, siyasi tutuklular ve sivillerin olduğu binlerce insan özgürlüğüne kavuşturulmuştur.
  • Bunlar arasında özellikle vurgulanması gereken, Suriye’de 2130 tutuklunun 48 İranlı rehine karşısında takas edilmesinin Vakfımız tarafından gerçekleştirilmesidir. Bu sayı 2. Dünya savaşı sonrası bir günde yapılan en büyük esir takası olmuştur.
  • Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından savaş bölgelerinde tutuklanan veya rehin alınan yüzlerce insan da bu kapsamda özgürleştirilip Türkiye’ye geri getirilmiştir.
  • Suriye’de tutuklu bulunan kadın ve çocukların gayri insani koşullarına dikkat çekme ve koşulsuz bir şekilde özgür bırakılmaları için “Vicdan Hareketi” adıyla uluslararası bir kampanya düzenlenmiş ve diplomatik görüşmeler organize edilmiştir. Bu minvalde birçok ülkenin siyasi ve diplomatik temsilcileriyle görüşmeler yapılmış, BM’de toplantı organize edilmiş, bir taraftan da Suriye rejiminin müttefikleri ikna edilerek söz konusu kadın ve çocuklardan binlercesi özgürleştirilmiştir. 

Aile birleştirme

  • Savaşların ve çatışmaların en acımasız sonuçlarından birisi de aile üyelerini parçalamasıdır. Bu parçalanma bazen erişim imkânı olmayan aynı ülke sınırları içerisinde vuku bulurken çoğunlukta mülteci veya sığınmacı olarak farklı ülkelere giden aile bireyleri olmaktadır. Farklı ülkelerde kalan sığınmacıların çoğunluğunun seyahat belgesinin olmaması, vize alamamaları veya maddi engeller sebebiyle bir araya getirilmeleri çok zor prosedürleri beraberinde getirmektedir.
  • Şehirlerindeki çatışmalardan kaçıp komşu ülkelere sığınan insanların geri gönderilmesinde de benzer zorluklar yaşanmaktadır.
  • Belki en karmaşık olanı da savaş bölgelerine giden yabancı savaşçıların öldürülmeleri sonrası çaresiz kalan eşleri ve çocukları konusudur. Bu türden insanların bir kısmı uyruğunu taşıdıkları ülkelerce vatandaşlıktan çıkarılmış veya geri dönmeleri yasaklanmıştır. Bulundukları ülkelerde dünyaya gelen çocuklarının kayıtlı olmaması, kimlik ve seyahat belgelerinin de bulunmaması ailelerine dönmelerini oldukça zorlaştırmaktadır.
  • Vakfımız yukarıda zikredilen bütün alanlarda aile birleştirme çalışmalarını aralıksız yürütmektedir. Savaştan kaçıp Suriye’ye sığınan 40 bine yakın Irak vatandaşının ülkelerine dönmeleri insani diplomasi biriminin en önemli faaliyetleri arasındadır.
  • Bunun gibi onlarca ülkenin binlerce vatandaşı İHH’nın arabuluculuğunda ve gayretleri ile ailelerine kavuşturulmuşlardır. 

Bütün bu faaliyetler İHH’nın “insani yardım” kavramına yüklediği geniş mananın sonuçlarıdır. İnsanların hayatlarının kurtarılması, haklarının, hürriyetlerinin ve onurlarının korunması için yürütülen “insani diplomasi” çalışmaları, karınlarının doyurulması, barınmaları ve eğitimleri gibi dar manada kullanılan “insani yardım” faaliyetlerinden daha az değerli görülmemiştir. Bilakis öncelik insan hayatı ve onurunun korunmasına verilmiştir. Dünya insani sisteminde gelinen son anlayış İHH’nın bu bakış açısını teyit etmiş ve hatta bunu kavramsallaştırmıştır.

Savaş ve krizlerin derinleşerek devam ettiği dünyamızda sivil aktörler tarafından yürütülen insani diplomasi faaliyetlerine olan ihtiyaç artarak devam edecektir. Daha fazla sonuç alınması için bu türden faaliyetlerin desteklenmesi zaruriyet arz etmektedir. 

İHH'nın İnsani Diplomasi çalışmalarına dair haberlere ulaşmak için tıklayınız.